10 Haziran 2008 Salı

DEMOKRASİDE BU OLURMU ABİCİM YAA...


Eşim mide kanseri olmuştu. Midesinin hemen hemen tamamını aldılar, yavaş yavaş yemeye içmeye başladı. Neyse artık her istediğini yer olmuştu ama kemoterapiler nedeniyle alkol alması yasaktı. Oysa yazın balkonda şöyle oturup buz gibi birer bira içmeyi severdik biz. Ben de içmiyordum o içmiyor diye. Ama garip kuşun yuvasını allah yapar misali Televizyonlarda, bildbordlarda kısacası tüm ilan ve reklam kanallarında "Alkolsüz bira" reklamı başlamasın mı? Hemen doktora sordum, "ne zararı bilakis yararlıdır kilo aldırır" deyince damladım Karfurun içecek bölümüne, tırım tırım alkolsüz bira aradım yok. Herhalde gelmemiştir daha dedim, diğer büyük alışveriş merkezlerine koştum. yoktu. Bu kez müdürüyle konuşayım dedim, Avrupai Büyük süper ve hiper marketlerin satınalma müdürleriyle konuştum, aldığım cevap ilginçti..: "Beyfendi, alkollü bira reklamı yapılamıyor ya, onun için alkolsüz diye reklam yapıyorlar, asıl amaç allkollü bira tanıtımı, siz yanlış anlamışsınız vs." türünden bu reklam kampanyasının Bir Hülleden ibaret olduğunu anlattılar bana. Üşenmedim, bu firmanın ana dağıtım deposuna gittim. orda da bana alkollü bira reklamı yapılamaz, onun için alkolsüz reklamı yapılıyor, maksat bu esasında... gibi laflar söylediler...Ama ben oncayıl borçlar hukuku, ticaret hukuku ve medeni hukuku boşuna mı okumuştum yani...Ticaret odasının tüketici departmanına bir yazı döşenirsin...Yalan olmasın on veya onbeş gün sonra beni Ticaret odasından aradılar ve konuyu araştırdıklarını, ilgili firmanın alkolsüz bira sevkiyatı yaptığına dair kendilerine irsaliyeler faksladığını, aynen bana da bunları fakslayacaklarını söylediler. Teşekkür ettim. Akşam eve giderken yolumun üstündeki şu büyük ve kurnaz marketlerden birine uğradım, standlar alkolsüz bira doluydu..Utanmadan görevliye : "buzdolabında soğuk olanı yok mu?" diye sordum. Öyle ya tüketici olarak hakkımdı. Var abi, dedi gösterdi. İki kutu biramı aldım ve eşime sürpriz yaptım. O gün karşılıklı buz gibi alkolsüz biralarımızı içtik. Bir yıl sonra da eşimi kaybettim. Bu anıdan tek teselli, ölüme adım adım yaklaşan eşimin bir isteğini yerine getirebilmek oldu benim için.
Ama ne yazıkki ülkem hala aynı yerde tırmalıyor. ismi türkçe olmayan ve avrupai "BİÇİM"de düzenlenmiş büyük alışveriş merkezleri, oralarda satılan ve halimize "gülen inek" markalı fransız peynirleri filan hepsi yerli yerinde ama gel gör ki herşeyimiz yine "BİÇİM" olarak, yani şekilde avrupai...Zarfmı, mazruf mu önemli demişler. Yani zarf mı, zarfın içindeki mi..? Ama bizde önemli olan zarftır arkadaşlar. İçi boş ta olsa, zarfımız fiyakalı ve kitabına uygun olmalı. Gerisi fasa fiso...
Yıllardır tutturmuş gidiyoruz bir demokrasi diye..Geçenlerde ABD deki Barak obama ile Hilary Klinton arasındaki seçim yarışına gözüm takıldı. Ulan zenci olsun Başkan be.! dedim. Neyse ki son turlarda Barak Obama ipi gögüsledi. Ama ne iş yahu adam başkan oldu diye sevindim ama, meğerse başkan filan olmamış. Peki abi bu ne seçimleridir tüm yazılı, işitsel, görsel ve tinsel medyayı meşkul etti günlerce dedim. Bilen bir abimiz dedi ki: "Kardeşim bu kendi partilerinden kimin başkan adayı olacağını tespit için, ülke çapında yapılan parti içi bir önseçim, başkanlık seçimi değil"
Haydaaa buyur burdan yak. Yahu bu amerikanın ya parası çok, ya da demokrasiyi bilmiyorlar ya da biz başka birşey için uğraşıyoruz yıllardır. İşin kolayını öğretmeli bunlara. Oturur partinin lideri ve iki sadık adamı, adayı veya milletvekili adaylarını belirler, yada bizdeki gibi bir partinin lideri, kapanır Cumhurbaşkanı adayını tespit eder, ama ne millete açıklar ne de bu cumhurbaşkanı adayı için oy verecek kendi parlamenterlerine. Son dakikaya kadar saklar, ve nihayet baklayı ağzından çıkartır. Kendi milletvekilleri el kaldırır Cumhurbaşkanını seçerler, Türkiye de onunla gurur duyar, son dakikada öğrense de kimin olacağını. Bu amerikalılar ya kafayı yemiş. Ya da demokrasiyi bize ihraç ederken, F16 ların bir parçasını eksik gönderiyorlar ya, onun gibi eksik birşeyler ihraç ettiler sanırım. Ama şu bir gerçek ki, ya onlarınki, ya da bizimki demokrasi değil, çünkü gerek öz, gereksede "BİÇİM" olarak birbirinden çok farklı şeyler.
Tamam adam demokrasiyi biliyor, bize tavsiye ediyor ama önemli bir unsurunu öyle hazırlop vermiyor, siz bulun diyor olabilir. ABD yi suçlayamam. Peki dibimizdeki, üstelik yıllardır Girmek için pas pas olduğumuz Avrupa Birliği niye kopya vermez anlamadım. Müfettişleri, milletvekilleri azıcık kitabı satan birinin duruşmasını bile izlemeye gelir, her fırsatta "Eksikleriniz vaaaaar, şunu şöyle yapın bunu böyle yapın, herkez anadilinde yazsın, çizsin, konuşsun, yargılansın,kıbrıs vs. vs." der de, Neden kalkıp "Kardeşim böyle demokrasi olmaz, herşeyden önce siyasi partiler ve seçim yasanızı değiştirmeniz gerek, yoksa sittin sene AB ye giremezsiniz" demez..Mesela bize şöyle fırça atsa ya: Böyle demokrasi mi olur ey türkiye, parti liderleriniz oturup Milletin seçeceği vekilleri saptayıp, sonra millete de Alın ben bunları seçtim, sizde bunları seçin diyor bunun neresi demokrasi...Deyip niye fırça atmazlar. Ya da bir parti içinde (ki okuduğumuza göre siyasi partiler Demokrasinin Vazgeçilmez unsurlarıymış,) bir muhalefet gelişse, sağdan sola, ileriden geriye tümünde sözkonusu muhalefet alel acele derdest edilip, partiden ihraç için gereken tüm ayak oyunlarnı sergilediği için eleştirilmez. Tamam abi anladım ben, bunların bizim demokrasiyle idare edilmemizi istedikleri filan yok...Peki niye o kadar seçim kampanyaları, hindistandan boya getirtmeler, sandık vs. masrafları. Zaten seçilmişleri seçmek için niye zahmet ediyoruz, para harcıyoruz anlayamıyorum. Yani bırak bu büyük işleri, devlet idaresi demokrasi filan gibi bizi aşan konuları. Bizim herşeyimiz biçimsel dostlar. Mesela bir vatandaş veya bir bakan veya bir milletvekili veya bir vali ev alacak diyelim. Ne yapar, evin alım satım vergisini öder dimi...Peki nasıl öder...Burda olay yine iki cephelidir. Bir, sahnenin önünde görülen yüzü, diğeri kulisteki gerçek yüzü...Ev bostancıda ve diyelim 350 bin ytl. Ama tapuda bu 80 bin ytl filan gözüküyordur. Taraflar alım satım vergisini göstermelik değerinden öder. Tamam vatandaş az vergi ödemek için sesini çıkartmaz diyelim, abi devletin bundan haberi yok mu yahu...Resmen gelir kaybı ve vergi kaçakçılığı..Ama olsun, uyduruktan ve gerçeğe uymayan bir "Emlak alım satım" vergimiz vardır ve bu böyle uygulanır. Sesini çıkartma abi, sana ne yaaa.
Sonra bir sosyal güvenlik yasası çıkartırlar, kimileri buna mezarda emeklilik filan der, yasayı çıkartanlar cansiperane savunurlar çıkarttıkları yasayı. Öyle birşey yok, çalışanların hakkı filan gasbedilmiyor, yalan söylemeyin, ayıptır filan derler...Yasa 1 Haziranda mı, 30 Marttan mı ne yürürlüğe girecektir, bir bakmışsın millet SSK önünde kuyruk...Neymiş efendim? eşiktekini, beşiktekini ve hatta utanmasalar ana karnındaki çocuklarını Sigortalı edip, bu yasanın olumsuz yanlarından etkilenmesinin önüne geçeceklermiş...Halk abi her işin kolayını arar deyip geçecekken, bir bakmışın rakamlar çıkar ortaya: Şu kadar milletvekili, şu kadar bakan ve şu kadar cumhurbaşkanı çocuğu da yasanın yürürlüğe girmesinden önce dandikten SSK lı yapılmış. Abilerim Ablalarım, hani bu yasa kötü değildi, aksini söylemek abesle iştigaldi. 70 milyon için bu yasayı çıkartanlar sizlersiniz, el kaldırıp kabul eden, imzalayıp yayınlanmak üzere resmi gasteye gönderen sizlersiniz, niye o zaman çoluk çocuğunuzun bu yasadan olumsuz etkilenmemesi için aklagelmedik kaçamak yollar arıyorsunuz..Ne diyeyim abi..Bizde herşey Biçim, özüne bakarsan hala alkolsüz bira reklamı gibi...
Bir de güncel mevzu var, Her haber programında "Türban yasası" değişikliğine ret...Bu demokratik bir karar mıdır? Anayasa Mahkemesi yasamanın önünü kesmişmidir, Türban yasası niye geri döndü, Türban yasası şöylemi yoksa böyle mi oldu türünden programlar aldı başını gidiyor. Yaşlı başlı, ünvanlı, yada ünlü ve sözü dinlenir tüm zevat başladılar tartışmaya...Hani aynı deprem sonrasının deprem uzmanları gibi, herkez cin fikirler üretiyor, yukarıda anlattığım türdeki muhteşem demokrasimizin bundan yara aldığı vs. vs. anlatılıyor, kimi doğru kimi yanlış diyor. Yahu hiç kimse çıkıp sormaz mı: BU YASANIN NERESİNDE TÜRBAN YAZIYOR? Aslında doğru burdada alkolsüz bira reklamı yapıp aslında alkollü bira satabilmek için bir hülle var. Çünkü değişiklikte türbandan bahseden yok. Anayasanın bir maddesine muğlak bir ifade eklenerek, türban takanların üniversite eğitiminden yasaklanamayacağı mevzusu arada kaynatılmak isteniyor. Ama ne yazıkki, bu değişikliğe karşı olanlar da, savunanlar da bu konuya hiç değinmiyor. Ama herkez bu konuda hemfikir "Tamam abi, türban yazmıyor da, asıl amaç burda muglak bir cümle bırakıp türbanın üniversiteye girmesini sağlamak, sen de anlamadın mı yahu.." diyorlar bana. Tamam da arkadaş kimse niye demiyor ki: Bu anayasa mahkemesi ayda mı yaşıyor, sen yüce mahkemenin önüne bircümle koyuyorsun, bunu onayla diyorsun. Ama o cümlenin esasında o cümle olmadığı, bunun altında gizli bir amaç olduğunu da her türlü şekilde tartışıyorsun. Peki bu mahkeme niye onaylasın senin bu üstü kapalı, korkak, açıkça yazamadığın, aynı alkolsüz bira reklamı gibi hülle yaptığın yasayı veya anayasa değişikliğini. Bence Gerekçeli karar nasıl çıkacak biliyormusunuz. Mahkeme Biçim olarak inceleyebilirmiş, yada şekil itibariyle. Tamam mahkeme de der ki, bu karşımıza getirilen yasa "şekil itibariyle gayri ahlakidir, yazılı olanın dışında yazılmamış başka amaçlar taşımaktadır. Yasaların açık ve net olması gerekir, yapılan hüllenin Hukuk, demokrasi ve ahlak ilkelerine aykırı olması sebebiyle reddine....." der ve işi bitirir. Bu gayri ahlaki durumu da kimsa tartışamaz, savunamaz.. Bırakınız anayasa hukukçularını filan programa çağırmayı bir ahlak bilgisi hocası çıkartın siz programlara ey TV kanalları....Yahu şu ülkede yazılı olanlarla fiilayatta yürüyenlerin taban tabana zıt olduğunu savunacak bir delikanlı, bir deli dumrul, bir keloğlan yok mu, kral çıplak diyecek demokratlarımız neredeeeeee.....

1 yorum:

Unknown dedi ki...

abi muhteşem bir yazı yaa.çok doğru bir analiz ve doğru sözün üstüne söz söylenmezmiş.ne diyim helal sana