12 Aralık 2007 Çarşamba

ŞEKOYU KAYBETTİK

Böbreklerinden rahantsız olan kedimiz şekip 8 aralık sabaha karşı öldü. Veteriner Cumartesi bize haberini verdi. Çok iyi anlaştığı Mayk adlı kangal köpeğimizin yanına gömdük onu da. Ama ağırlaşıp veterinere götürdüğümüz günlerde, Dişi kedimiz TekTek 4 tane yavru verdi bize. Üzüntü ile sevinci aynı anda yaşıyoruz. Yeni kedilerimizin 3/4 günlükken çekilen fotograflarını görüyorsunuz.

13 Eylül 2007 Perşembe

MASLAK TRAFİĞİNDE TATİLCİLER

Pazartesi günü, Maslaktaki şerıtın otelinde Güney Koreli bir heyetin toplantısına katılacaktım. Selimpaşadan yola çıktım erkenden, 35 dakikada Maslağa geldim. Uzaktan binayı görüyordum ama tam 45 dakika dur-kalk, dur-kalk yapa yapa toplantıya 5 dakika kala varabildim.
Neyseki bizim trafik sayesinde ilk gelen bendim ve koreliler bile gelememişti. Yani kendimin ve ülkem insanının zevahirini trafik sayesinde kurtarmıştım.
Trafik bu ya, dile kolay, tam 45 dakika oyalandık. Sağımdaki araca baktım, belki makyaj yapan bir hanım vardır direksyon başında de ben de izlerim dedim, nerdee bizde o şans, boş gözlerle ileri bakan bıyıklı bir herif. Soluma baktığımda ise daha ilginç bir manzara vardı. Bir araç, yavaş yavaş ilerlemeye çalışıyor. Araç dediğim, bir Yol inşaatı kepçesi, kepçenin içine iki adam ve bir bidon bindirilmiş dalmış maslak trafiğine, püfür püfür..
Ertesi gün öğrendim ki sayın Belediye Başkanımız ogünkü trafik için "tatilciler"i suçlamış. Aslında doğruydu. Ben bir tatilci olarak maslak trafiğini tıkamıştım. Suçluydum. Ancak fotografını çektiğim bu araç bir tatilcimiydi, yoksa trafiğe takıldığından bir an önce trafiği tıkayan inşaata yetişemediğinden inşaatı geciktiren, dolayısıyla trafiği bu hale getiren bir araçmıydı bilmiyorum. Ama bence bunlar da tatilci canım. Aynı benim gibi. Tatilci olmasalar, yani tatil yapmasalar, bu inşaat çoktaaan biterdi. Bence de başkanımız haklı, trafiğin sıkışmasının sorumlusu tatil yapan yol inşaatçıları, kendi üstüme alınmıyorum.

23 Ağustos 2007 Perşembe

KÜTÜPHANE

Kütüphane Arapça Kutub kelimesiyle Farsça hane kelimelerinden oluşmuş. Kitap okunan, araştırma yapılan yer yani. Ülkem ne duruma geldi görüyormusunuz. Herhangi bir konuda araştırma yapmak, bazı kaynaklara ulaşıp notlar almak için kütüphaneye gideceksiniz. Gidiyorsunuz, kapıda "ÇANTAYLA GİRMEK YASAKTIR" yazacak..Yanınızda çanta yoksa, araştıracağınız konunun önceki notları, başka kaynakçalar vs. nasıl taşınacak? Olmaaaz, burası Türkiye, çantayla giremezsin. Niye, çünkü kitapları çalabilirsin, zaten okuma oranının yerlerde paspas olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Düşünsenize yukarıdaki kütüphane gibi bir kütüphane, masalar, sandalyeler var, ışıklar yanıyor, bir görevliye bizim vergilerimizden maaş veriliyor. Ama ıssız salonda tek bir okuyucu yok zaten. Kitaplar gözlerini kapıya dikmiş kendilerine ilgi gösterecek birini dörtgözle bekliyorlar. Gele gele benim gibi eli çantalı biri geliyor ve içeri giremiyor! Çünkü eğer kitap okuma gibi bir niyetin varsa POTANSİYEL HIRSIZSIN demektir. Aman bu herife dikkat edelim.

Ne olabilirdi ki başka yani, camiye gittiğimizde ikide bir gözlerimiz kapıda duran ayakkabılarımızdaysa, kütüphaneci ne yapsın. Kaybolan kitap maaşından mı kesilsin.

Barış Manço'nun şarkısındaki Kol düğmeleri gibi kitaplar ve ben birbirimize kavuşamadık.

Keşke babam bana okuma alışkanlığı vermeseydi, ne güzel olurdu. Göz bildiği kadarını görür derler, daha az şey görür, daha az mutsuz olurdum. Hatta yukarıdaki üzücü kare bile gözüme takılmaz, deklanşöre basmazdım..Rüzgarda salınan bir ot gibi mutlu-mesut yaşar giderdim. Ah babam ah...

9 Ağustos 2007 Perşembe

OTOBAN YANGELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR

KAZA YAPANA HEMEN YANAŞIP, "KÖR ÖLÜR BADEM GÖZLÜ OLUR" MİSALİ, GEÇMİŞOLSUN HEMŞEHRİM...VS. VS. LAFLAR EDİLİR. BURASI OTOBAN, ALTINDAKİ KOCA KAMYON VE SOL ŞERİTTE YANGELİP YATMIŞSIN..BE KARDEŞİM KAMYON SOL ŞERİTTE DEĞİL YATMAK GİDEMEZ BİLE (YAZILI KURALLARA GÖRE YASAK), AYRICA ÇARPIŞMA FİLAN DA YOK SENİN HIZ SINIRIN BELLİ NASIL BECERDİN BU İŞİ, AL SANA BABA BİR CEZA DİYEN DE Mİ ÇIKMAZ YAHU...BEN TRAFİK POLİSİ OLSAM, BU TİP KAZA YAPANLARA İLK SORUM, EHLİYETİN VARMI OLURDU, İKİNCİSİ EN SON NE ZAMAN ÖKÜZ GÜTTÜN, KAMYONA NE ZAMAN TERFİ ETTİN OLURDU..İDDİA EDİYORUM ARAÇ KULLANANLARIN ÇOĞU, KÖYDEN KENTE GÖÇ FURYASINDA BURALARA GELİP, HİÇTE HAKKETMEDİKLERİ İLERİ TEKNOLOJİLERİ VE ARAÇLARI KULLANANLARDIR... HELE GEL GARDAŞ, GEL, DAHA ÇOK YER VAR BURDA, KALMADIYSADA ORMAN FİLAN YAKAR YER AÇARIZ, SONRA İLK SEÇİMDE TAPU SAHİBİ OLURSUN, SONRADA GECEKONDUYU MÜTAHİTE VERİP 4 DAİREN OLUR ...GEL, GEL, İSTANBULA GEEEELL....

6 Ağustos 2007 Pazartesi

BÜYÜK ŞEHİR ÇALIŞIYOR




Maliye Bakanlığı ve DPT verilerine göre içme suyu yatırımları, belediye harcamaları içinde düşük pay aldı. Belediyeler, müteahhitlere yaptıkları hizmetler karşılığında geçen yıl 6 milyar YTL , bu yılın ilk çeyreğinde ise 1.2 milyar YTL ödeme yaptı. Bu paranın 2.8 milyar YTL `si yola, 1.3 milyar YTL `si kanalizasyona, 941.2 milyon YTL `si de sosyal tesis, hizmet binası ve hizmet tesisi yapımına gitti. 15 aylık süreçte içme suyu yatırımları için harcanan para ise 927.2 milyon YTL `de kaldı.

1 Ağustos 2007 Çarşamba

SEÇİM SONUÇLARI

Bugün sabah gaztesinde çıkan biir haberi okuyunca, günlerdir seçim sonuçlarını yorumlamaya çalışan uzmanlar aklıma geldi..kimileri temmuz ayında çuvalla kömür verdiler diyor..haadii canım sen dee, bu millet oyunu parayala satarmı yaa... Yukarıda küçücük resmini gördüğümüz bebecikle ilgili bir haber...uzun lafın kısası buna denir....benim seçmenim de, babam da, halkım da, işini bilir. Ama, işini bilmeyenler ülkenin geleceği nasıl olsun diye bunlara danışanlar bence.. OĞLUNU ÖLDÜREN ZANLIYLA "KAN PARASI"NDA ANLAŞTI...
Gökay USANMAZ MERKEZ
Maganda kurşunuyla can veren 3 yaşındaki Ahmet'in babası Nurullah Kaya "Ölen öldü. Biz para konusunda anlaştık. Bu kan parasıdır" deyip şikâyetinden vazgeçti..
Annesinin kucağında taksiden inerken bir minibüsten ateşlenen tabancadan çıkan kurşunun isabet etmesi sonucu ölen 3 yaşındaki Ahmet'in babası, oğlunun katil sanığıyla 'kan parası' pazarlığına oturdu. Küçükçekmece'de park halindeki bir minibüste geçen kasımda yaşanan tartışmada silah çekilmiş, Ahmet Kökçe'nin rasgele ateşlediği silahından çıkan bir kurşun ise 50 metre uzakta yaşındaki Ahmet'in başına isabet etmişti. Bakırköy 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde önceki gün yapılan davanın ikinci duruşmasına, Ahmet'in ölümüne neden olan KİPTAŞ'ın alım-satım müdürü Ahmet Kökçe ile baba Nurullah Kaya katıldı. EŞİ ŞİKÂYETTEN VAZGEÇMEDİ Kaya, çocuğunun ölümüne neden olan Ahmet Kökçe hakkında soruşturma aşamasında yaptığı şikâyetini geri aldığını belirten bir dilekçe sundu. Kaya dilekçesinde, "Sanık hakkındaki şikâyetimi geri alıyorum. Tüm hukuki haklarımdan da feragat ediyorum" dedi. Bu gelişme üzerine mahkeme başkanı Ali Asker Kazak, babaya, "Eşiniz de şikâyetinden vazgeçiyor mu?" diye sordu. Kaya, Van'da bulunan imam nikâhıyla yaşadığı Macide Kurt'un değil kendisinin şikâyetten vazgeçtiğini söyledi. Baba Kaya'nın bu hareketi karşısında avukatı Hürriyet Altın ise kendi haberi olmadan sanığın ailesiyle yapılan görüşmeler sonucunda şikâyetten vazgeçilmesine rıza göstermediğini belirtti. Gelecek celse Ahmet'in annesinin dinlenmesine karar veren mahkeme, sanığın tutukluluğunun devamına karar vererek duruşmayı erteledi. 'BİZ ARAMIZDA ANLAŞTIK' Duruşma çıkışı gazetecilerin sorularını yanıtlayan Nurullah Kaya, "Biz sanığın ailesiyle para konusunda anlaştık. Bu kan parasıdır. O benim tek oğlumdu ama ölen öldü" diye açıklama yaptı. Anlaştıkları paranın miktarı ve maddi durumunun nasıl olduğu sorusuna ise Kaya, "Daha bu konuyu konuşmadık. Bugün aileyle bir araya gelip konuşacağız" diye cevap verdi. Nurullah Kaya ayrıca bu konuda, sanığın çalıştığı KİPTAŞ yetkililerinin de kendileriyle diyalog kurduğunu söyledi. Davada Ahmet Kökçe'nin kasten adam öldürmekten ömür boyu, olay sırasında tartıştığı Kökçe'yi yaralayan Murat Kılıç'ın ise 2-5 yıl arası hapsi isteniyor.

6 Temmuz 2007 Cuma

KANSEROJEN MADDELER

Güngeçmesin ki basında yeni yeni kanserojen maddeler yayınlanmasın..cep telefonu, naylon tabak, tuzluk, duvar boyası, formika, pvc, stres, trafik, uykusuzluk ve bir müddet sonra fazla uyku...Hele sebzelerdeki kansere iyi gelen maddeleri okuduktan bir müddet sonra, sebzelerde biriken tarım ilacı ve hormonların kanser yaptığını öğrenince insan pin-pon topu gibi hissediyor kendini...nereye kaçsak, naaapsak..Bilgisayar da kanser yapıyormuş..Sigara kanser yaparmı gibi kimi sorular da geliyor güzin abla gibi köşe yazarlarına..Düşünsenize PVC pencere yaptırmasak, bilgisayar, cep telefonu kullanmasak..Hele hele mikro dalga tarafından yayılan radyo dalgalarının kanserojen etkisi, peki FM radyoların, orta dalga radyoların, telsizlerin yaydığı radyo dalgalarına ne demeli...No Frost buzdolabı aldık, dondurulmuş gıdaların çözülürken oluşturdukları bakteriler de kanser yapıyormuş..Napıcaz abi yaaa..Hadi kanseri geçtik. Bari Kalp Hastası olmayalım dedik..Hareketsizlik, fazla hareket, şu bu vs. herşey kalbe de zararlı. Kalp ve damar hastalıkları da günümüzde ölüm nedenlerinin başında geliyor..Hele iyi kollestrol, kötü kollestrol olayı..Eski yüksek kollesterol standartları değişti..Efendim kollesterolümüzün yüksek olması önemli değilmiş, önemli olan iyi olanlarla olmayanlar arasındaki orantı imiş..Salt çoğunluk mu gerekli, yoksa nitelikli çoğunluk mu anlamadık...Anayasa mahkemesi bu konuya da el atmalı ve bu tip yayınları yasaklamalı kardeşim..Sonra bu kolesterol, kavun değil ki dibini koklayıp iyisini kötüsünü ayırdedelim..Takmıyacaksın kafaya arkadaşım. Ne bulursan ye..Ölümlü dünya..

5 Temmuz 2007 Perşembe

CİNSEL SORUNLAR

Cinler nedir? Nerdedir? Cinlerle temasımız var mıdır? Günlük yaşantımızda cinler ne zaman ve nerede bize daha yakın olurlar? Tabağgımızdaki yemeğimizi bile bazen onlarla paylaştığımızı biliyor musunuz? Cinler Nasıldır? Görünür mü, görünmez mi? Onlar için zaman, mekan ve sınır diye birşey var mıdır? Kaç yıl yaşarlar? Yemek yer, su içerler mi? Nasıl ölürler? Cinlerle evlenenler var mıdır? İyi cin, kötü cin diye birşey var mı? Nerelerde yaşarlar? Aile gibi mi, yoksa tek tek mi yaşarlar? Benim aklıma gelmeyip, başkalarının aklına gelen binlerce soru... Size bunları anlatmaya çalışacağım. Zaman zaman yüreğiniz kalkacak. İçiniz ürperecek. Bazı alimlerin cinleri nasıl anlattığını göreceksiniz. Çok şey öğreneceksiniz. Ufkunuz genişleyecek. Dünyanız aydınlanacak. Hepsini anlatacağım.
Ancak başlamadan önce Sabah Gazetesinde 24 Şubat 2007 tarihinde yer alan Yaser Çaparoğlunun haberine bir göz atalım.
Cin Çıkmadı Can Çıktı.! Dayak var' diye akıl hastanesinden çıkarılan kızı, (hassas aile nede olsa.)'cin çıkaracağım' diye üzerinde tepinen üfürükçü öldürdü.Adana Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde yaşanan işkence görüntüleri basına yansıyınca, hastanede yatan 24 yaşındaki Emrah Kaya'yı ailesi "dayak atılıyor" diye kaçırdı. Kızı iyileştirmesi için çevrede "cinci hoca" diye bilinen Abdullah Yeşiltepe eve çağırıldı. ÜSTÜNDE ZIPLAMIŞ Yeşiltepe genç kızı bir odaya aldı, kimsenin girmesini de istemedi. "Cin çıkarma seansı"nda kız öldü. İlk incelemede kızın vücudunda darp izlerine rastlandı. Kızın üstünde zıpladığı iddia edilen Yeşiltepe çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. TUTUKLANDI Emrah Kaya'nın ölümüne neden olmaktan tutuklanan Abdullah Yeşiltepe'nin S.Arabistan'da din eğitimi aldığı belirtildi.
Dayaktan kaçırıldı, cin çıkartma seansında öldüAdana'daki akıl hastanesinde patlak veren dayak skandalı üzerine hastaneden alınan genç kız, ailesinin çağırdığı hocanın yaptığı 'cin çıkartma seansında' yaşamını yitirdi. Adana Doktor Ekrem Tok Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde tedavi gören ancak geçtiğimiz günlerde hastanede yaşanan işkence olaylarının basına yansımasının ardından ailesi tarafından kaçırılarak Antakya'ya getirilen 24 yaşındaki Emrah Kaya adlı genç kız, 'cin çıkartma seansı' sırasında yaşamını yitirdi. Genç kızla yalnız kaldığı odada kızın üzerine çıktığı iddia edilen cinci hoca tutuklanırken, genç kızın ölüm nedeni otopsi raporundan sonra belli olacak. Genç kızın vücudunda darp izleri olduğu belirlendi. Antakya'nın Harbiye beldesinde yaşayan Kaya Ailesi, Adana Doktor Ekrem Tok Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde tedavi gören kızları Emrah Kaya'yı, hastanede yaşanan işkence olaylarından sonra hastaneden kaçırarak, Antakya'daki evlerine götürdü.ÖLÜM NEDENİ İÇİN OTOPSİ... Aile, akıl hastası kızlarını iyileştirmesi için Abdullah Yeşiltepe (45) isimli cinci hocayı evlerine çağırarak yardım istedi. Yeşiltepe, önceki gün 24 yaşındaki Emrah Kaya adlı genç kızı bir odaya alarak, cinlerin çıkartılması için seansa başladı. Bu esnadahiç kimsenin odaya alınmadığı cin çıkartma seansı sırasında genç kız yaşamını yitirdi. Aile hemen durumu jandarmaya bildirdi ve olaya savcılık el koydu. Yapılan ilk incelemede genç kızın vücudunda darp izlerine rastlandı. Kesin ölüm nedeninin tespit edilmesi için Kaya'nın cesedi otopsi yapılmak üzere Adana Adli Tıp Kurumu'na gönderildi. Gözaltına alınan Abdullah Yeşiltepe, hakkında gerekli işlemlerin tamamlanmasının ardından adliyeye sevk edildi. Çıkartıldığı mahkemece tutuklanan Abdullah Yeşiltepe'nin cin çıkartma sırasında genç kızın üzerine çıktığı iddia edildi.AİLESİ CENAZEDE KONUŞMADI Emrah Kaya'nın cenazesi Antakya'daki ailesine teslim edildi. Harbiye Şıh Yusuf Mezarlığı'nda gerçekleşen cenaze töreni sırasında Emrah Kaya'nın ailesi herhangi bir açıklama yapmaktan kaçınırken, amcası Ali Kaya olayın yaşandığı gün kendisinin Adana'da olduğunu belirterek, "Kızla hoca odaya geçmiş dua etmeye başlamışlar. Sonra kız ölmüş. Ama hoca mı öldürmüş yoksa eceliyle mi ölmüş bilmiyorum.(Vade işte ! T34) Gerçek otopsiyle anlaşılacak" diye konuştu.
Yaser ÇAPAROĞLU/ MERKEZ

3 Temmuz 2007 Salı

TABELA PARASINA YAZIK

Burası güngörende Eski Edirne Asfaltı. İki tane, gayet güzel "Girilmez" tabelası var. Yani tek yön ama iki dakika içinde çektiğim 3 fotograftan da anlaşılacağı gibi kimse sallamıyor..Oysa solda tam bu yola paralel bir yol var yukarı çıkan.
Ama orası da farklı değil. Bu kez oraya da ters yönden giriyorlar. Tabelaları değiştirsek, burayı yukarı çıkan yol. Orayı da aşağı inen tek yön yol yapsak, baktalım "yasak meyva tatlıdır" diyen yurdum insanı yine kulağını tersten mi gönderecek..Bazen bu sokağın tam köşesine bir de polis arabası parkediyor, yanıbaşında kural ihlallerini görmezden gelip oturuyorlar..Herhalde daha büyük görevleri var..Ama en küçük kuralı uygulatamayan devlet, daha büyüklerini uygulatmada ipin ucunu kaçırır..




TRENLER, KARA TRENLER NEREDESİNİZ

1990 Yılıydı sanırım, ilk defa İnter stoff'a yani Almanyanın Frankfurt kentinde yapılan Kumaş fuarına gittim. Biz kumaşçıların o zamanlar tabiri caizse "Hac" farizesi gibi birşeydi.. Messe alanından bir durak önce inmişim, boşver, yürürüm dedim..Nede olsa arada bir istasyon vardı..Biraz yürüdükten sonra önüme Tren yollarının kesiştiği bir yer geçti, etrafından dolaşayım dedim..Git git bitmiyor, bizim haydarpaşa garının 5 misli biryer neredeyse..Tabi yürürken ulan nerden düştük buraya, bir istasyon dedik, kocca tren garının etrafını dolaşıyoruz diye söylenirken, bir yandan da trenleri filan inceliyorum...Meğer epey yürüyüp terledikten sonra, buranın aslında tren garı değil de Hal olduğunu yani sebze ve meyve hali olduğunu anladım. Donduruculu, soğuk hava tertibatlı Vagonlar vardı bir sürü, sebze ve meyveler tazeliklerini muhafaza ederek geliyordu hale..Birde Cevizlibağdaki Hal gözümün önüne geldi...Çok üzüldüm...Adamlar hem masrafsız, Tehlikesiz ve taze taşıyordu sebze ve meyvelerini, benim ülkemde ise istihap haddini aşmış kocca kamyonlar kolgezmekteydi...Birim kilo domates başına düşen nakliye bedeli kat kat fazla olduğundan, Adanadaki domatesi üreten de memnun değildi, istanbulda bunu tüketen de...
Trafik Canavarlarını yaratan, Hepimize Canavar olma "YOL"unu açan, "KARAYOLU" İnşaası ile övünen "Devlet" adamlarına ithaf ediyorum bu fotografı. Devlet dedim ama acaba bu ulaşım ve taşıma politikası hangi "Devlet"in yararına...Bizim devlet olmadığı kesin. Düşünsenize karayolu olayında, asfalt, Lastik, araç, mazot hepsi tükenen, yeniden alınması gereken şeyler..Bunların hiçbiri de bizde yok..Hepsini başka "Devlet"lerden almak zorundayız...Domates, tuğla, demir taşıyan Kocca kamyonlarla hepimiz aynı yolları paylaşmak zorundayız...Adam Senetleri imzalayıp kendine bir kamyon almış...Senedin vadesi geliyor...Gidip gelmeli devamlı Adana - İstanbul arası...Senedin vadesi geliyor ama, adamın da uykusu geliyor..Sonra gümmm...Al sana bir trafik canavarı...Ne senet derdi kaldı ne uyku derdi, aldı götürdü kendisiyle birlikte birçok canı da...Trafik Canavarı oluverdi...



6 Haziran 2007 Çarşamba

KEDİMİZ HASTA




bizim şekip isminde bir kedimiz var. Biz ona kendi aramızda şeko diyoruz. Müzmin bekar. Her yere koku saldı, bıktım usandım, gittim selimpaşadaki ciğercinin önünden cillop gibi bir dişi kedi yakaladım geldim, yanına saldık. Kız cadı çıktı. 1 hafta cebelleştiler, bizimkini kul köle yaptı, ama bir kere olsun vermedi...ben de eğreti gelini geri götürdüm, teslim aldığım ciğercinin önüne bıraktım...aslında Hacer adını verdiğimiz bu gelinden önce şeko için başka planlarımız vardı. işyerinin orda dişi bir kedi yavrusu bulduk. firmada baktık büyüttük bizim şekonun beşik kertmesini, ama kapıyı aralık bulunca sokağa kaçtı ve tam birbuçuk ay onu heryerde aradık. sonunda fatoş yerde uçuşan bir yaprakla oynarken bulmuş Tip Tip'i, kapmış getirdi yine firmaya..ama soğuklarda kaldığından üşütmüş..veterinere götürdük...adam muayene etti, "çiftleşmek için kaçmıştır" dedi ve sağını solunu yokladıktan sonra.."hımm çiftleşmiş bu" dedi..başımdan aşağı kaynarsular döküldü ne demek yahu, bizim şekip için beslediğimiz kız oğlan kız tip tip şimdi hamile mi yani..doktora, ama bu daha çok küçük, daha kendisi yavru, nasıl doğurur..dedim. adam bana alık alık bakıp, bunlar 8 aydan sonra çiftleşir dedi..peki dedim ama şimdi hamile kalması kemik sistemine ve gelişimine engel değil mi dedim..Laf arasında kürtaj yapalım dese ossaat yaptıracam...adam yine alık alık bakıp, "beyefendi bu kedi erkek...." demesin mi, Hayır kedimin olur olmaz sokak kedilerinden hamile kalmamasına mı sevineyim, şekipin bekarlık süresinin biraz daha uzayacağına mı yanayım şaşırdım..neyse bundan sonra işte, tiptipten umut kesip, ciğercinin ordan haceri aldık. Tip tipi de eve getirdik. Bahçeye dönüşümlü olarak çıkıyorlardı çünkü şekip tip tipi görünce sinirlendi, camlara tırmanıyordu. Biz de iki hasımlıyı aynı havalandırmaya salmayan gardiyanlar gibi, kontrollü olarak bahçeye salıyorduk bunları..gel zaman git zaman, şekipte bir tuhaflıklar başladı..hayvan geçen hafta cumartesi akşamı kustu...Pazar günü veterinere götürdüm hemen..idrar yolları tıkanmış, bir taş gelip idrar yolunu tıkamış..tam iki saat uğraştılar idrar yolunu açana kadır. Karnına resmen iğne sokup, dışarıdan müdahale ile mesanesini boşalttılar ama böbrek tam iki misli olmuş. kan tahlilinde üre ve kreatin 3 misli artmış. Üriner sistem iflas etmiş olabilir, ölebilir dediler..serum vs. derken kediyi orda bıraktık..Bugün çarşamba itibariyle fena değil..ama çok üzgünüz..Nooluyor yahu, tüm özen göstermelerimize rağmen hayvanlarımız hastalanıyor veya ölüyor. Şekip henüz iki yaşında. Fatoşun kesidisi sayılır. Fatoş ameliyat olduğunda, gidip terliğini kokluyor ve onun üzerinde uyuyordu. Şekip hala veterinerde, sanırım yarın taburcu olur.

KUŞ UÇAR AMA KERVAN GEÇMEZ BARİYERİM


İSTANBUL BARİYER CENNETİ OLDU



E 5 karayolunu kullananlar bilir, hergün değişen bariyerlerin, ertesi gün nereye çakılacağını takip etmek mümkün değil..Hele bir yanlış bariyer labirentine girin, kendinizi ya incirli'de ya da sefaköyde buluverirsiniz..


Belediyenin bariyerci bir yeğeni veya bacanağı mı vardır nedir? Artık abarttılar, ileride belki yol geçer diye dağa taşa bariyer döşüyorlar, iste size bir örnek..